Prof. Dr. Mustafa Sünbül, 28 Temmuz Dünya Hepatit Günü hasebiyle Hepatit hakkında bilgilendirdi. Halk ortasında B tipi bulaşıcı sarılık olarak bilinen hepatit B’nin hayatı tehdit eden bir karaciğer hastalığı olduğunu belirten Prof. Dr. Mustafa Sünbül, “Hastalık sıklığı dünyanın farklı bölgelerinde değişiklik göstermekle birlikte Asya, Afrika ve Güney Amerika kıtalarında daha sıktır. Amerika Birleşik Devletleri, Batı Avrupa ve Avustralya hastalığın en düşük olduğu ülkelerdir. Dünyada yaklaşık 300 milyon hepatit B hastası vardır. Ülkemiz düşük sıklıkta hastalığın görüldüğü yerlerden olup yaklaşık 2 milyon hepatit B hastası olduğu iddia edilmektedir” diye konuştu.

Kan yoluyla ve cinsel yolla buluşma daha sık

Prof. Dr. Mustafa Sünbül, hastalığın buluşma yolları hakkında “Hepatit B hastalığı kan ve kan eserlerinin transfüzyonu, hasta bireylere kullanılan iğnelerin batması, cinsel temas ve hastalığı taşıyan annelerden bebeklerine bulaşmaktadır. Kan dışındaki beden sıvıları ile bulaş mümkünlüğü düşük orandadır. Son yıllarda kan nakli ile olan bulaş, faal tarama testlerinin yaygın olarak kullanılması sonucu çok azalmıştır. ABD’de en sık bulaş damar içi ilaç kullananlarda, anneden bebeğe ve cinsel temas ile olmaktadır. Virüsün ağızdan alınması sonucu hastalık bulaşmamaktadır” formunda konuştu.

Göz aklarında sararma, idrarda yoğunlaşma ve karın ağrısına dikkat

Hepatit B hastalığının klinik özelliklerine de değinen Prof. Dr. Mustafa Sünbül, “Virüsün kuluçka müddeti 30-180 gündür. Göz aklarında ve ciltte sararma, halsizlik, idrar renginde yoğunlaşma, karın ağrısı, bulantı, kusma ve iştahsızlık üzere bulgulara neden olur. Bu klinik yakınmalar yenidoğan ve küçük çocuklarda birçok sefer görülmez, erişkin hastaların da yüzde 50’sinde vardır. Birçok hastada sarılık olmaz, hafif semptomlarla kolay bir üst teneffüs yolu enfeksiyonu üzere geçirebilirler. Erişkinlerde hastalığı geçiren bireylerin yüzde 95’i bağışıklık bırakarak düzgünleşir kalan yüzde 5 hastada ise kronikleşir. Yeni doğanların ve bilhassa 5 yaş altı çocukların ise yüzde 95’den fazlasında hastalık müzmin hale döner. Yaş ve bağışıklık sistemi müzminleşmeye gidişi belirleyen değerli iki faktördür” sözlerini kullandı.

Müzmin hepatit B kümesindeki hastalarda birden fazla kere rastgele bir şikâyet ve bulgu olmadığının altını çizen Prof. Dr. Mustafa Sünbül, “Çoğu hasta, hastalığının farkında değildir. Siroz olduktan sonra tabibe başvuran ve hepatit B teşhisi konan hastalar vardır. Çoklukla rutin laboratuvar taramalarında hastalık saptanır. Müzmin hepatit B hastalığı vakitle siroz, karaciğer yetmezliği ve karaciğer kanserine neden olur. Günümüzde hala dünyada her yıl 500 bin kişi bu hastalığa bağlı nedenlerle hayatını kaybetmektedir” açıklamasında bulundu.

Prof. Dr. Mustafa Sünbül, Hepatit B tedavisi hakkında şunları söyledi:

“Hastalığı akut geçiren bireylerde spesifik bir tedavi yoktur. İstirahat, bol sıvı alımı istikrarlı beslenme değerlidir. Çoğunlukla hastalık düzelir lakin bu hastaların yüzde 1-2’sinde hayatı tehdit eden önemli karaciğer yetmezliği gelişebilir, bu nedenle hasta klinik ve laboratuvar bulguları istikametinden yakın takip edilmelidir. Müzmin olaylarda ise günümüzde evvelki yıllara nazaran virüslere daha tesirli ilaçlar kullanılmaktadır. Bu ilaçlar hastalığı büsbütün tedavi etmeseler bile kandaki virüs ölçüsünü azaltmakta yahut büsbütün temizlemektedir. Bu ise karaciğerdeki iltihabı durdurmakta, siroz ve karaciğer kanserine gidişi önlemektedir. Aşı ile yüzde 100’e yakın korunma sağlanmaktadır. Dünyada pek çok ülke ulusal aşı programlarını uygulamaya koymuşlardır. Hastalığı taşıyan annelerden hepatit B’nin bebeklerine bulaşabildiğini lakin hastalığın özelliğine bağlı olarak bulaş oranı değişiyor. Annede HBeAg bedeli negatif ise bebeğe geçiş oranı yüzde 30’dur, şayet annede HBeAg müspet ise bu oran yüzde 85’e çıkar. Doğumda bebeğe hepatit B aşısı ve serumu yapılarak yeni doğana hastalık geçişi yüzde 85-95 oranında önlenebilir. Müzmin hasta olan anne adaylarının hamileliğin son üç ayında tedavi edilmeleri, kandaki virüsü azaltarak bebeğe hastalık geçiş oranının da düşmesini sağlar. Hastalığa karşı bağışıklığı olmayan hamilelerin aşı olmalarında bir risk yoktur.”